İKSV tarafından bu yıl ilk kez düzenlenen İstanbul Tasarım Bienali, 13 Ekim’den beri iki farklı mekandaki sergileri, Kasım ayı boyunca şehrin farklı bölgelerinde gerçekleşen Tasarım Yürüyüşleri ve öğrencileri de işin içine sokan Akademi Programı ile zengin bir içerik vaat ediyor. Teması -İstanbul’a bir hayli uyduğunu düşündüğüm- “Kusurluluk” olarak seçilen bienalin iki büyük sergisi bulunuyor: Endüstriyel tasarım ve kentsel tasarıma farklı bakış açıları getiren, insanların tasarıma katılımını sorgulayan Joseph Grima küratörlüğündeki Adhokrasi Galata Özel Rum İlköğretim Okulu’nda, İstanbul’un karmaşasını ve beraberinde getirdiği tartışmalarla kentsel dönüşümünü merkeze alan, Emre Arolat küratörlüğündeki Musibet ise İstanbul Modern’de… 12 Aralık’a kadar gezme şansınız olan bienalin benim için en iyilerini listeledim:
10. MEYDANDAKİ TEPKİ (Musibet, Can Yalman, Türkiye, 2012)
‘Sokaktaki’ ya da ‘meydandaki’ adamla tasarım ürünlerin ilişkisine odaklanıyor Can Yalman‘ın projesi. Taksim, Nişantaşı, Eminönü, Bebek ve Kadıköy‘e yerleştirilen birer kent mobilyası tasarımı kameralarla gözleniyor. Tepkiler, sahiplenişler, yadırgayışlar, kucaklayışlar… Hepsi kayıt altında. Kamera görüntülerinin gösterildiği beş ekran ve dört bank tasarımı var karanlık odada. Zira Eminönü’ndeki banka “meydanın tepkisi“, onu bir gece söküp eve götürmek olmuş.
9. OPEN URBAN (Adhokrasi, openurban.com, Türkiye, 2012)
Şehir değişiyor, her gün yeni bir yer yıkılıyor, her gün yeni bir proje (size sorulmadan veya sorularak) uygulamaya geçiyor ve siz takip edemiyorsunuz öyle mi? İşte Open Urban, tam olarak bunun için -miş.
8. HALİÇ MERKEZİ (Adhokrasi, Yona Friedman, Fransa, 2012)
89 yaşındaki şehir planlamacısı ve mimar Yona Friedman, Özel Galata Rum İlköğretim Okulu’nun geniş salonunun tavanını boydan boya ve baş aşağı bir şekilde kaplayan dev İstanbul modeli ile büyülüyor ziyaretçileri. 4 tonağırlığındaki bu maketin odak noktasında ise Friedman’ın tasarımı olan Haliç Merkezi projesi yer alıyor. Köprülerle birbirine bağlanan bu kentte, farklı amaçlarla kullanılan yakaları birleştiren köprülerin kendilerini birer çok amaçlı yaşam alanına çeviren proje de maket kadar dikkat çekici.
7. İKİNCİ EL KULLANIM DENEYİ (Adhokrasi, John Habraken, Hollanda, 1963)
Başta üçüncü dünya ülkelerinde olmak üzere, birbirinden farklı malzemelerle barınma hakkını kullanmaya çalışanlardan esinleniyor bu proje. Heineiken, John Habraken‘in tuğla şeklinde tasarladığı bira şişelerinden (WOBO) 60 bin adet üretmiş. Fabrikanın bahçesinde bu şişeleri kullanarak prototip bir ev bile yapılmış. Ama ne yazık ki proje, Heineiken’in şirket kültürü ile çeliştiği gerekçesiyle hayata geçirilmemiş.
6. KİLİTTAŞI (Adhokrasi, Minale-Maeda, Hollanda, 2011) & prodUSER(Adhokrasi, Tristan Kopp, Hollanda, 2012)
“Adhokrasi”nin sorguladığı fikirlerden biri, açık kaynak şemalarla, malzeme dönüşümü ile herkes için ulaşılabilir ve herkes tarafından uygulanabilir tasarımların mümkün ve/veya işlevsel olup olmadığı. (bu listede yer vermesem de Thomas Thwaites‘in 2009 tarihli Tost Makinesi Projesi, Jesse Howard‘ın Şeffaf Araçlar projesi, 2007′den beri süregelen OpenStructures projesi, Open Source Ecology grubunun Küresel Köy İnşaat Seti de bienalde sergilenen ve bu fikrin uygulamalarına örnek projeler) Birbirine çok benzeyen Kilittaşı ve prodUSER projeleri ise mobilya veya bisiklet tasarımlarını en basit haline indirgeyen, kullanıcı/üretici tarafından sağlanacak ahşap ya da metal parçalarla anlam kazanacak (fakat tasarımı tamamen kendi kontrolünde tutan) bağlantı noktalarından meydana geliyor.
5. 40 NASİHAT MADE IN İSTANBUL (Musibet, Özlem Berber, Sait Ali Köknar, Funda Uz, Ali Paşaoğlu, Yuvacan Atmaca, Özlem Ünsal,Türkiye, 2012)
1 Musibet 1000 Nasihatten iyidir. Peki İstanbul’u ‘kusurlulukla’ özdeşleştiren Musibet‘in içindeki 40 Nasihat’in etkisi nedir? “İstanbul’un gündelik hayatının dağınıklığı üzerine” olan bu derleme, şehirde her gün karşılaştığımız, alışık olduğumuz, bize doğal gelen, fakat aslında bu kente ve bu kentin insanlarına özgü olan garipliklerin, pratiklerin ve kullanım alanlarının bir seçkisini sunuyor. “Türk zekası” deyip geçtiğimiz, üzerine düşünmediğimiz ama iyisiyle kötüsüyle kent hayatını etkileyen bir seçki… Esprili metinleri ve eğlenceli çizimleri de unutmamak gerek.
4. İSTANBUL-O-MATİK (Musibet, Cem Kozar, Işıl Ünal (PATTU Mimarlık), Türkiye, 2012)
Belki de tüm bienalin en eğlenceli ve en interaktif projesi! Birçok aktörün bir arada yaşamasından meydana gelen kent kültürünün İstanbul’daki dinamiklerini iyi incelemiş bir ekibin elinden çıkan İstanbul-O-Matik‘in birkaç farklı butonu var. Her buton bir aktörü temsil ediyor ve ziyaretçilerin üzerinde durduğu butonların temsil ettiği aktörlere göre ekrandaki ‘İstanbul’ yıkılıp baştan yapılıyor. Politikacı olup binaları satabilir, TOKİ kimliğine bürünüp tüm kenti yıkıp çirkin toplu konutlarla doldurabilir, STK olup duyarlılık sağlayabilir, Kentli olup çamaşır ipleri ve yerel mimarisi ile kente kentli bir görünüm kazandırabilir, Star Mimar olup tasarım harikası projelerinizi kentin ortasına dikebilirsiniz. Eğlenceli ve düşündürücü…
3. IMAGINE (Adhokrasi, Pedro Reyes, Meksika, 2012)
Pedro Reyes, 2008′den beri yaşadığı yerde silahsızlanmayı destekleyen ve silahları toplayıp eriterek elde ettiği metali topluma faydalı işler için kullanan bir sanatçı. Bienalde sergilenen son projesinde ise silahlardan yapılmış müzik aletleri görüyoruz. Gitarlar, davullar, flütler… Bu müzik aletlerinin gerçekten kullanılabilir olduğunu ise ekranlardaki performansları izleyerek görebilir, duyabilirsiniz. Benzer bir performansa bienalin ilk haftasında Gevende de imza atmış.
2. TASARIM YÜRÜYÜŞLERİ
Bienalin iki ana sergisi dışında düzenlenen, tasarımın şehirle ilişkisini keşfetmeye yönelik Tasarım Yürüyüşleri Cuma ve Cumartesi günleri 7 farklı rotada gerçekleşiyor: Nişantaşı-Teşvikiye, Kuzguncuk, Sultanahmet, Karaköy, Galata-Şişhane, Fener-Balat, Beyoğlu-Galatasaray-Cihangir. (Ben henüz yalnızca Galata-Şişhane rotasına katıldım. Önümüzdeki hafta sonu da Karaköy rotasına katılıyorum.) Bugüne kadar defalarca geçtiğiniz sokaklarda görmezden geldiğiniz ya da ziyaret etmeyi ertelediğiniz tasarım mağazalarına, atölyelere, galerilere girme, bizzat sahipleri ya da çalışanlarından hikayelerini dinleme imkanı buluyorsunuz. Şehrin sokaklarını keşfediyor, mimari özelliklerine dikkat ediyor, geçmişten bugüne kentsel dönüşümü gözlemliyorsunuz.
1. SOUNDSPACE (Musibet, Sertaç Kakı, Yaratıcı Fikirler Enstitüsü,Türkiye, 2012)
Ses mühendisi Dr. Sertaç Kakı‘nın projesi, kentin ‘kusurluluğunu‘ yalnızca görsel olarak değil, işitsel olarak da algılamamızı sağlıyor. Her gün dışarıdayken (hatta içerideyken bile) maruz kaldığımız milyonlarca farklı sesin, görsel dünyanın ne denli gölgesinde ve farkındalığımızın haricinde kaldığını en etkili şekilde gösteriyor proje. 1 ya da 2 kişi olarak, tamamen hoparlörler ile kaplı ve kapkaranlık küçük bir odaya giriyor, işaretlenen noktada duruyorsunuz. (Kapıda uzunca bir sıra olabiliyor, hazırlıklı olun.) Hiçbir şey göremeden, yalnızca -aslında her gün duyduğunuz- seslere maruz kalıyorsunuz. Odanın kapısında her türlü sağlık sorunu ve rahatsızlığı olanlar için birçok uyarı var. Çünkü tanık olduğunuz şey tüm sıradanlığına rağmen rahatsız edici ve korkutucu. Fren sesleri, ezan sesleri, çığlıklar, inşaat sesleri, günlük konuşmalar, vapur düdükleri, martı çığlıkları… Gün boyunca gördüklerinizin fonunda yer alan bambaşka sesleri düşünün. İşte o, Soundspace.
Not: Bienal kapsamındaki her iki sergiyi de rehberli turlarla gezmeniz tavsiye edilir. Üstelik geçtiğimiz haftadan itibaren, söz konusu turlar Vestel sponsorluğuyla ücretsiz hale geldi.
Fotoğraflar: İKSV Basın Görselleri
İkinci El Kullanım Deneyi, Haliç Merkezi ve Tasarım Yürüyüşleri Fotoğrafları: Adnan Faysal Altunbozar