20′li yaşlardaki herkes gibi ben de hafta sonları televizyonda yayınlanan filmleri izleyerek büyüdüm. -ki bu Robin Williams’ın bana çocukluğumu hatırlatması için yetiyor da artıyor bile: Hook, Jumanji, Mrs. Doubtfire, Patch Adams. Aladdin’i büyüyüp bir de dublajsız izlediğimde ya da Happy Feet’i izlediğimde kendisinin ne kadar yetenekli bir ses aktörü olduğunu da keşfettim tabii ki. Bir süredir ufak roller dışında pek karşımıza çıkmayan Robin Williams’ın yeni bir komedi dizisi ile ‘geri döndüğünü’ duyunca da bir hayli heyecanlandım. Üstelik bu dizi, The Crazy Ones, reklamcılık sektörünün perde arkasından komik hikayeler anlatan bir dizi… Robin Williams, büyük bir reklam ajansının kreatif direktörü rolünde. Reklamcılıkta en az kendisi kadar yaratıcı ve başarılı, fakat onun kadar çocuk olmayan kızı rolünde ise Buffy olarak tanıdığımız Sarah Michelle Gellar’ı izliyoruz. Dizi ekranlardaki en iyi komedi dizisi olmasa da (ve olmayacak gibi dursa da) izlemesi oldukça eğlenceli. Çoğu zaman profesyonelliğin dışında hareket eden çalışanları, çocuk ruhlu patronu, krizleri, mesaileri, ofis içi ilişkileri, sürpriz konukları ve sektöre dair gülümseten içgörüleriyle izlemeye kesinlikle değer. Dizinin uzun yıllar Leo Burnett’te çalışmış ve ajansın kreatif direktörlüğünü de üstlenmiş olan John R. Montgomery’nin anılarından uyarlandığını da ekleyeyim.
Kısa Kısa: The Crazy Ones
Red Priest @İş Sanat
Bir erken dönem klasik müzik topluluğu düşünün, Rolling Stones ve Cirque du Soleil ile kıyaslansın… Evet, bu kıyaslama abartı. Müziklerinin kalitesi ya da virtüöziteleri konusunda da tartışılabilecek çok şey var. Fakat Red Priest, bugüne kadar dinlediğim en ilginç klasik müzik topluluğuydu. Benzersiz, orijinal ve eğlenceliydi. Adlarını Barok dönem bestecisi Vivaldi’nin kırmızı saçlarından alan grup, Piers Adams (blok flüt), Julia Bishop (keman), Angela East (çello) ve David Wright’tan (klavsen) meydana geliyor. Barok dönem bestecilerinin önemli eserlerini hikayelerini anlatarak, seyirci ile iletişim kurarak, mizansenlerle bir şova dönüştürerek yorumluyorlar. Read more
Kısa Kısa: Agnes Obel @Salon
Salon’un bu sezon yaşattığı Kuzey Müziği çılgınlığının ardı arkası kesilmiyor. Flunk, Ane Brun ve Tonbruket’in ardından 6 Aralık gecesi de Danimarkalı Agnes Obel’i dinledik mekanda. Diğerleri ile karşılaştırıldığında oldukça sessiz, sakin ve huzurlu bir konserdi. Müziğin büyüsü, Agnes Obel’in dupduru sesi başroldeydi. Agnes Obel’in öncesinde sahnede Quebecli Erin Lang’i dinledik. Fısıldayarak konuşuyordu adeta, şarkıları da en az o derece dinlendiriciydi. Sahnede birbiri ardına Erin Lang ve Agnes Obel’i dinletmek, iki sanatçıyı birlikte turlatmak çok güzel bir karar, o kadar yakışıyorlardı. Agnes Obel piyanosunun başında, karanlıkta söyledi ilk albümü “Philharmonics” ve yeni albümü “Aventine”den şarkılarını. Gözlerimizi kapayıp İskandinavya üzerinde uçtuk, döndük.
Fotoğraf: İKSV, Ali Güler
Taşlar Konuşuyor: Aslı Çavuşoğlu
İstiklal Caddesi üzerindeki en sevdiğim sanat alanı olan ARTER, bugünlerde dopdolu! Yaklaşık bir aydır üç sergiye ve “Bahane” adlı özel bir alana ev sahipliği yapıyor mekan. Sarkis’in bir yerleştirmesi, Fatma Bucak’ın video çalışmaları sırasıyla üçüncü ve birinci katlarda bulunuyor. İkinci kattaki “Bahane” ise ziyaretçilerine oturacak yer, ücretsiz kahve, çay, internet ve izlenebilecek filmler ile okunabilecek kitaplar vaat eden; aynı zamanda çeşitli atölye çalışmaları ve derslere mekan olan bir proje “Bahane”. Gönül isterdi ki sürekli ve kalıcı bir proje olsun ama sergiler gibi o da 12 Ocak’ta sona erecek. Bu yazının konusu ise ARTER’de süren üçüncü sergi: Aslı Çavuşoğlu’ndan “Taşlar Konuşuyor”.