thebalkabaa

Kısa Kısa: David Fray ile Bach Gecesi @ İstanbul Müzik Festivali






41. İstanbul Müzik Festivali programı açıklandığından beri heyecanla beklediğim konserlerden biri, Fransız piyanist David Fray‘ın David Fray ile Bach Gecesi adlı resitaliydi. 21 Haziran gecesi İş Sanat’ta gerçekleşen resitalde Fray, (adından da anlaşılacağı gibi) yalnızca Bach toccata ve partitaları çaldı. Özetle, sanatçının Virgin Classics etiketiyle çıkan Bach albümünü canlı olarak dinlemiş olduk. 1981 doğumlu Fray, bugüne kadar dünyanın en büyük orkestra ve şeflerinin çoğu ile çalmış bir sanatçı ve 2008 yılında BBC Müzik Dergisi tarafından Yılın En İyi Çıkış Yapan Sanatçısı seçilmişti. Özellikle Bach yorumları ile beğenilen Fray’ın konser sonrasında albümlerini imzalaması da ayrıca sevindirici oldu.

Fotoğraflar: Ali Güler






Posted on by thebalkabaa in kısa kısa: müzik, klasik müzik, müzik Leave a comment

Kısa Kısa: Amsterdam Sinfonietta & Sol Gabetta @ İstanbul Müzik Festivali






Haziran’ın en sevdiğim olayı olan İstanbul Müzik Festivali devam ediyor. Geçtiğimiz hafta izlediğim konserlerden en önemlisi, 25 Haziran gecesi Aya İrini’de gerçekleşen Amsterdam Sinfonietta & Sol Gabetta konseriydi. Konseri önemli kılan yanı, İstanbul Müzik Festivali, Amsterdam Sinfonietta, Amsterdam Viyolonsel Bienali ve Eduard van Beinum Vakfı’nın Letonyalı besteci Peteris Vasks’a ortak siparişi olan viyolonsel konçertosunun Türkiye prömiyerinin gerçekleşmesiydi. Letonca ‘varoluş‘ anlamına gelen Klābūtne adlı konçertonun solisti ise dünyaca ünlü genç çellistlerden Sol Gabetta idi. Bir diğer Kuzeyli besteci Sibelius’tan izler taşıyan (ya da çok sevdiğim ve çok dinlediğim için benim her şeyde ondan izler bulduğum) eserin özellikle cennete doğru ilahi bir yolculuğa çıkmış hissi veren son bölümü, solistin vokal olarak katılımıyla büyüleyici bir hal alıyor. Daha önce hiçbir eserini dinlemediğim Vasks, takibe aldığım sayılı çağdaş klasik müzik bestecisi arasına girmiş oldu böylece.

1981, Arjantin doğumlu ve 10 yaşından beri sahnelerde olan Sol Gabetta, son zamanlarda özellikle piyanist Hélène Grimaud ile gerçekleştirdiği oda müziği konserleri ve kayıtları ile konuşuluyor. Festival dışında daha önce iki kez İstanbul’da dinleme fırsatı bulduğum Gabetta’yı yakından takip etmenizi ve özellikle Il progetto Vivaldi albümlerini dinlemenizi öneririm.

Konsere dönecek olursak, Peteris Vasks’ın “Klābūtne”si dışında, yine Sol Gabetta’nın yorumuyla dinlediğimiz Ernst Bloch‘tan From Jewish Life, Yahudi kültürü ve müziğini çok iyi temsil eden üç bölümlü (Prayer, Supplication ve Jewish Song) kısa bir eserdi. Konserin finalinde ise Mozart‘ın 40. senfonisini dinledik.

Fotoğraflar: Ali Güler






Posted on by thebalkabaa in kısa kısa: müzik, klasik müzik, müzik Leave a comment

Kısa Kısa: Erol Akyavaş – Retrospektif @ İstanbul Modern






Geçtiğimiz yaz Burhan Doğançay retrospektifi Kent Duvarlarının Yarım Yüzyılı ile yılın en iyi sergilerinden birine ev sahipliği yapmış olan İstanbul Modern’de bu yaz bir başka sanatçının retrospektifini görmeniz mümkün: Erol Akyavaş. Bu sergi ile tanıdığım Akyavaş, sanat eğitiminin yanında aldığı mimari eğitiminin izlerini eserlerine yansıtan, başta minyatür ve kaligrafi olmak üzere İslam sanatlarına olan ilgisini modern tekniklerle çok başarılı bir şekilde sentezleyen bir sanatçı. 1950′lerden 1990′lara uzanan 50 yıllık bir sanat geçmişi boyunca yaratılan 300′e yakın eseri 25 Ağustos’a kadar İstanbul Modern’de görebilirsiniz.






Posted on by thebalkabaa in kısa kısa: sergiler, sergiler Leave a comment

Kısa Kısa: Now You See Me (2013)






Malum, yaz ayları ünlüler geçidi aksiyonların, bol görsel efektli bilimkurguların, süperkahraman filmlerinin ve büyük bütçeli felaket filmlerinin, yanib lockbuster‘ların vizyona akın etmesi demektir. Sanatsal bir beklentiyle gitmediğiniz sürece, aralarında size oldukça iyi vakit geçirten, etkileyici ve sürükleyici yapımlar bulmak, nadiren de olsa mümkündür. Oyuncu kadrosunu okuduğumdan beri vizyona girmesini heyecanla beklediğim Now You See Me de tam olarak bu nadiren bulunan iyi blockbusterlar kategorisine giriyor.

Transporter serisinin ardından Incredible Hulk ve Clash of the Titans gibi yapımlara imza atan yönetmen Louis Letterier‘in yönettiği film, dört sihibrazdan oluşan ‘Sihirbazlar Çetesi’nin canlı performansları sırasında soygunlar gerçekleştirmesini ve bu gösterilerin ardındaki gizemi çözmeye çalışan ajanların çaresizliğini konu alıyor. Filmin tahmin etmesi güç, zekice bir senaryosu var; ya da ben olanları tahmin edemeyecek kadar yorgun bir psikoloji içinde izledim. Her iki türlü de ardı ardına sihirbazlık gösterileri izlediğiniz bir soygun filmi düşünün; The Prestige ve Ocean’s 11′ın güçlerini birleştirdiğini düşünün, işte öyle bir şey. Filmin en güçlü yanı ise daha önce de söylediğim gibi, oyuncu kadrosu: Sihirbazlar çetemiz Jesse Eisenberg, Woody Harrelson, Isla Fisher ve Dave Franco’dan meydana gelirken, patronlarını Michael Caine, rakiplerini Morgan Freeman, peşlerindeki ajanları ise Mark Ruffalo ve Mélanie Laurent canlandırıyor.






Posted on by thebalkabaa in filmler, kısa kısa: film, sinema Leave a comment