thebalkabaa

Kısa Kısa: Hunger Games: Catching Fire (2013)






Geçtiğimiz yıl ilk filmi harika bir kasting, muhteşem bir soundtrack albümü ve başarıyla yaratılmış distopik dünya ile sinemaya uyarlanan Açlık Oyunları serisinin ikinci filmi Hunger Games: Catching Fire vizyonda. Talep ettiği uzun süre nedeniyle işinden olan ve devam filminin yönetmen koltuğunda oturamayan Gary Ross’un yerini alan Francis Lawrence kesinlikle onu aratmıyor. İzlediğimiz yüzlerce vasatın altında devam filminden sonra, başarısından zerre kaybetmeyen bir devam filmi Catching Fire. Başta Jennifer Lawrence olmak üzere eski kadrosu ve kadroya eklenen Philip Seymour Hoffman, Jena Malone ve Jeffrey Wright gibi isimler rolleri için çok doğru isimler. Filmin tek eksiği, benim gibi balık hafızalılar için 1-2 önemli detayı hatırlatmaya yanaşmaması ve kapanışta çalan Coldplay şarkısı dışında bir önceki muazzam soundtrack şarkılarından mahrum olması. Onun dışında, hem üçüncü film için merakta bırakan hem de ilk filmin bile yapamadığı kitapları okuma isteğini uyandıran kalburüstü bir devam filmi.






Posted on by thebalkabaa in kısa kısa: film, sinema Leave a comment

Kısa Kısa: Ane Brun + Tonbruket @Salon






Bir yanda önceki yıllarda konuk olduğu Salon’daki konserleri izleyen kimsenin dilinden düşmeyen Norveçli Ane Brun… Diğer yanda 19. İstanbul Caz Festivali’nde ve daha sonra Salon’da dinleme fırsatı bulduğumuz E.S.T. ekolünden gelen İsveçli caz grubu Tonbruket… İki ismi bir arada gördüğüm anda unutulmaz bir gece geçireceğimi biliyordum, öyle de oldu. Bu yıl izlediğim en iyi performanstı Ane Brun’ünki. Tonbruket’in birkaç parçası ile başlayan ve Ane Brun’ün katılmasıyla rüya gibi, yumuşak, büyülü ve derinlikli bir hal alan konserde -sahnede yanıp sönen ampüller dahil- her şey mükemmeldi. O çok sevilen “Big in Japan” cover’ını da yapmadan bırakmadı bizi Brun ve iki bis parçasıyla veda etti. Bundan sonra hangi salona, hangi festivale gelirse gelsin, orada olacağıma eminim.






Posted on by thebalkabaa in kısa kısa: müzik, müzik Leave a comment

Kısa Kısa: Jersey Boys @Zorlu Center PSM






Biliyorsunuz müzikal izlemek ve klasik müzik dinlemek için dünya standartlarında bir salonumuz oldu bu sezon, Zorlu Center PSM sayesinde. Sezonun ilerleyen vakitlerinde “Cats” ve “Notre Dame de Paris” gibi sevilen müzikalleri de izleme fırsatını bulacağımız programın ilk müzikali ise “Jersey Boys” oldu.

Frankie Valli and the Four Seasons’ı benim gibi hiç duymamış olabilirsiniz. Fakat emin olun ki aslında hiç de yabancı değilsiniz onlara. “Can’t Take My Eyes Off You” ve “Beggin”i duymamış olmanız mümkün değil ne de olsa. “Jersey Boys”, pop müzik tarihinde önemli bir yere sahip bu grubu geçmişleri, inişleri, çıkışları, dostlukları ve kavgalarıyla anlatan bir hikayeye sahip. Broadway ve West End’in en önemli ödülleri olan Tony ve Olivier ödüllerinin her ikisinde de En İyi Müzikal ödülünü kazanan bu yapım, önümüzdeki yıl Clint Eastwood’un yönettiği film versiyonuyla da karşımıza çıkacak.

Ben, gerçekten West Ende ve Broadway standartlarında bir sahne düzeni, dekor ve kaliteyle bir müzikali İstanbul’da izlediğim için çok mutlu olsam da, “Jersey Boys”u beğenemedim. Frankie Valli’yi canlandırdan oyuncunun muhteşem sesi büyülese de, bir müzikalden çok bir müzikli tiyatro gibi geldi bana. Şarkıları hikayenin bir parçası olmayan, bir filmin soundtrack’inden farklı bir işlevi olmayan müzikallerden zevk alamadığımı da “Jersey Boys” ile anlamış oldum. “Dreamgirls” ve “Ray” kıvamında müzik kariyeri filmlerinden hoşlananlar için oldukça tatmin edici bir müzikal. Ama ben, bir hikaye insanı olarak, bu denli fazla konuşmalı bir müzikalden memnun kaldığımı söyleyemiyorum.






Posted on by thebalkabaa in kısa kısa: müzik, müzik Leave a comment

Kısa Kısa: Sølvguttene






1940 yılında Norveç’te kurulan, “Gümüş Çocuklar” anlamına gelen Sølvguttene çocuk korosu, Norveç kral ve kraliçesinin Türkiye’yi ilk resmi ziyareti nedeniyle Türkiye’de bir dizi konser verdi bu ayın başında. Alanya Belediyesi Kültür Sarayı, Side Apollon Tapınağı, Çırağan Sarayı, St.Antuan Katolik Kilisesi ve Aya Triada Rum Ortodoks Kilisesi’ndeki konserlerden ben de sonuncusunu izleme fırsatı buldum. Taksim’de, İstiklal Caddesi’nin hemen girişindeki bir sokakta yer alan Aya Triada Rum Ortodoks Kilisesi, ilahi ve meleksi seslerin bir araya gelmesinden oluşan bir koroyu dinlemek için seçilebilecek en güzel yerlerden biriymiş. Kimi Latince, kimi Norveççe birçok koral eser seslendiren koro, gerek kiliseye şarkı söyleyerek giriş/çıkışlarıyla, gerek uyumlarıyla büyüledi beni. Yalnızca erkek çocuklardan oluşan ve üyeleri ergenliğe girdikçe başka seslerle yenilenen bu koro, 1994′te Norveç’in Lillehammer kentinde düzenlenen Kış Olimpiyatları’nın kapanışında da unutulmaz bir performansa imza atmış.






Posted on by thebalkabaa in kısa kısa: müzik, müzik Leave a comment