Fazıl Say’ın keşfi olarak ortaya çıkıverdiği günden beri gerek sesine, gerek egosuna olsun hayranlık duyduğum, kıskandığım ve severek dinlediğim insanlardandır Cem Adrian. 10-15 kişilik bir acapella koroyu yutmuşçasına inanılması güç seslerin hepsini aynı ses telleriyle çıkaran bu varlık; ilk albümü Ben Bu Şarkıyı Sana Yazdım’da çoğunlukla hiçbir yardım görmediği, tizinden pesine, davulundan zurnasına her şeyiyle kendi söylediği ve kendi kaydettiği şarkıları (ve iki konser kaydını) ile piyasaya çıkar çıkmaz beni benden almıştı. Yalnızca kendi şarkısı Bana Özel değil, Kimler Geldi, Kimler Geçti yorumu da bu albümü benim için bambaşka kılmıştı. Read more
Büyük Ses, Büyük Ego: Cem Adrian
Alıntı: Son Şeyler Ülkesinde
Bu kez Elif Şafak’tan değil, Paul Auster’dan:
“Art arda gelen şanssızlıklar, birtakım yanlış hesaplar, giderek zorlaşan koşullar. Yaşam, ortaya çıkan çeşitli acil durumların toplamından başka bir şey olamıyor. Ayrıntılar ne ölçüde değişirse değişsin, temelde, her hikâyede rastlantılar, gelişigüzel gelişmeler rol oynuyor.” (Auster, sf.140) Read more
2000′ler ve Meryl Streep
1949 doğumlu Meryl Streep’in imdb’deki sayfasına girdiğinizde; siyah-beyaz, tarihi bilinmeyen bir fotoğrafı karşılıyor sizi. “Won 2 Oscars. Another 63 wins & 68 nominations” ibaresi, adeta iki üst satırda yazan “Considered by many movie reviewers to be the greatest living film actress.” cümlesini doğruluyor. Read more
What the Fuck Have You Done Lately?: Wanted (2008)
Sanırım sinemada popüler aksiyon filmleri kategorisinin altında yepyeni bir türle karşı karşıyayız: Yüksek egolu, sürrealist aksiyon filmleri… Seyredince nefesinizi kesen, bol silah sesi duymanızı, bol kadın ve/veya bol araba görmenizi sağlayan tüm diğer aksiyon filmleri gibiler. Ama Dali tablolarını, Marquez romanlarını andıran bir sanatsallık barındırıyorlar. Esprilerle dolular ama ciddiye de alınabiliyorlar. O kadar inanılmaz şeyler oluyor ki perdede, kendinizi ezik, işe yaramaz hissediyorsunuz. Nasıl astronomi dersinde bilmemkaç parsek yarıçaplardan bahsedince küçücük hissediyor insan kendini; bu filmleri izlerken de öyle şeyler yapıyor ki perdedeki adam/kadın, “ben neyim ki? ne işe yarıyorum ki? hayatımın anlamı ne?” sorularıyla boğuşarak koltukta küçüldüğünü hissediyor seyirci.
Geçtiğimiz yıl izlediğim ve bittiğinde heyecandan, kahkahadan, şaşkınlıktan ve zevkten dört köşe olmuş bir şekilde salondan çıkmamı sağlayan Shoot’em Up’tan sonra; şimdi de Wanted vizyonda. Read more