thebalkabaa

Shyamalan üzerine…






shyamalanHint asıllı yönetmen Manoj Night Shyamalan, 1999 yılında yazdığı ve yönettiği Sixth Sense ile olay yaratarak çıkıvermişti karşımıza. 27 yaşında hem En İyi Yönetmen, hem de En İyi Orijinal Senaryo dallarında Oscar Ödülü’ne aday gösterilerek Akademi tarihinin bu dallardaki en genç adaylarından biri olmuştu. Sixth Sense, “I see dead people.” repliği ile Haley Joel Osment‘i, müzikleri ile James Newton Howard‘ı hayatımıza sokmuş, 6′sı Oscar olmak üzere sayısız ödüle aday gösterilmiş veya layık görülmüş ve milyonlarca insanı korkutmuştu.

Böyle büyük bir başarı ister istemez markalaşmayı kolaylaştırdı sonra. İki-üç senede bir güzel bir afişin üzerinde “M.Night Shyamalan’dan …” ibareleri dikkat çekmeye başladı. Bruce Willis‘in ardından Mel Gibson, Joaquin Phoenix, William Hurt, Sigourney Weaver, Adrien Brody, Paul Giamatti gibi usta oyuncular da bu yönetmenle çalışmak için kuyruğa girdi adeta. Read more






Posted on by thebalkabaa in film incelemeleri, sinema Leave a comment

Alıntı: Bitpalas






bitpalasElif Şafak yine demiş, yine demiş:

“Tamamına kavuşan tek bir şey bile yoktu hayatta; “bütünlük” denilen, kof bir kelimeden ibaretti lugatlarda. Deniz yoktu mesela; her biri ayrı ayrı yönlere akmaya çalışan sayısız sonsuz denizler vardı, tek bir denizin içinde bile. Gördüğümüz dalgalar, denizlerarası savaşların toplamdan eksilttiklerinden geriye kalabilen yükseklikte ve sıklıkta ulaşıyordu kıyıya. Ulaşıp parçalanıyordu köpük köpük, zerre zerre. İstanbul da yoktu keza. Her biri kendi güzergâhında seyreden onlarca, yüzlerce, binlerce, milyonlarca güruh, cemaat, cemiyet vardı. Artılar eksileri götürüyor, zıt rüzgarlar birbirinin cereyanını durduruyor, kimsenin gücü kimseninkine baskın çıkamadığından, sonuçta şehir varlığını korumayı başarıyor, ama bu arada durmadan azalıyordu. tıpkı dalgalar gibi, İstanbul da, toplamından eksilenlerden geriye kalandı aslında.” (Şafak, sf.104) Read more






Posted on by thebalkabaa in edebiyat Leave a comment

Kısa Kısa: 4. Akbank Kısa Film Festivali






akbankkısaBu hafta Akbank Sanat’ın “Ödüllü Filmler Üniversitelerde!” etkinliği sayesinde 3-13 Aralık 2007 tarihleri arasında düzenlenen 4. Kısa Film Festivali‘nin kazananları gösterildi Sabancı Üniversitesi Sinema Salonu’nda.

Sırasıyla kurmaca ve belgesel dallarının birincileri Bir Cinayetin İki Öyküsü ve İntihar Ederdim! gösterildi önce. Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak filminin yönetmeni Ahmet Uluçay‘ın sinemaya olan bağımlılığını anlatan belgesel İntihar Ederdim! Müşfik Kenter’in sesi ve Gökhan Kırdar’ın müzikleri eşliğinde güzel bir hikayeyi anlatırken, Bir Cinayetin İki Öyküsü de hem kurbanın hem de zanlının gözünden anlatmış bir cinayeti.

Kurmaca dalında mansiyon kazanan kısalar ise Güvercin Taklası, Unus Mundus ve Camgöz’dü. İlki, çok fazla doğallık içermesi ve biraz düşündürücü oluşuyla fazla çekmedi ilgimi. Fakat 3 buçuk dakikalık Unus Mundus, az ve öz olarak derinden yaraladı beni. Camgöz ise Onur Ünlü’nün Polis’i ya da Quentin Tarantino filmlerini aratmayan, biraz Ahmet Ümit polisiyesini vampirlerle-kurtadamlarla karıştıran, biraz komik, biraz mistik, kendini ciddiye alan ama kendiyle dalga geçen uzun bir kısa film olmuş.

Belgesel dalında mansiyon alan filmleri seyretmeye ne yazık ki kalamadım.
Özetlemek gerekirse, seyrettiğim 5 kısa film arasındaki favorim kesinlikle Unus Mundus oldu.

“Herkes, her şeyden sorumludur.” – Dostoyevski






Posted on by thebalkabaa in film festivalleri, kısa kısa: film, sinema Leave a comment

Alıntı: Mahrem






mahremElif Şafak demiş:

“Aslında az buçuk arızası olan herkes bilir bu altın kuralı: “Baktın ki kem söz işiteceksin, evvela kendin dalga geç kendinle; hatta en çok sen dalga geç ki, başkalarına fırsat kalmasın. İsmini sen koy marazının; hatta davul zurnayla duyur ki merhamet yoksunu ismini, sana lakap takmaya yeltenenlerin hevesleri kursağında kalsın.” Yani baktın ki başkaları seni hırpalamak üzere, kendi kendini hırpalamalısın kalkan niyetine.” (Şafak, 2000, 20) Read more






Posted on by thebalkabaa in edebiyat Leave a comment