thebalkabaa

Bilinmeyenlerle Dolu Bir Denklem: Le passé (2013)






Filmekimi’nin merakla beklenen filmlerinden biri olan Asghar Farhadi imzalı Le passé (The Past), pek sevgili film haftası boyunca izlediğim 22 film arasındaki favorim oldu. Farhadi’nin muhteşem kalemi ve oyuncularının oldukça başarılı performanslarıyla öne çıkan filmi mutlaka izleyin!

2 yıl önce, benim gibi İran sinemasıyla fazla tanışıklığı olmayanlar dahi Jodaeiye Nader az Simin (A Separation / Bir Ayrılık) izlemiş ve Asghar Farhadi‘nin ismini akıllarına kazımıştı. İranlı bir çiftin boşanma sürecini kusursuz bir senaryo ile anlatan film, En İyi Yabancı Film Oscar Ödülü ve Altın Ayı dahil sayısız ödüle layık görülmüştü. Asghar Farhadi, 2 yıl sonra yeni bir ayrılık hikayesiyle karşımıza çıktı. Galasını geçtiğimiz baharda Cannes Film Festivali’nde yapan film, buradan da Bérénice Bejo’nun performansına layık görülen bir En İyi Kadın Oyuncu ödülü ile ayrıldı. Filmle ilgili yapılan tek olumsuz eleştiri, Farhadi’nin çok benzer bir konunun etrafında dönüp durmasıydı – ki iki film de bir boşanmayı konu alsa da, aralarında ne kadar fark olduğunu gördüğünüzde bu eleştirilerin gereksizliğinin siz de farkına varacaksınız. Read more






Posted on by thebalkabaa in film eleştirileri, filmler, sinema Leave a comment

New York Müzeleri Rehberi






Eylül başında New York’ta geçirdiğim iki hafta boyunca, verdiği mutluluk tarif edilemez sayısız an yaşadım. Yediklerim, içtiklerim benim olsun; gezip gördüklerimi anlatayım dedim sizlere. Kültür ve sanata ilgiliyseniz, New York’un bir cennet olduğunu söylemeye gerek duymuyorum. 2 haftada gezdiğim 9 müzeyi 3 kategoride ve ana hatlarıyla anlatmaya çalıştım. İlgi alanınız ne olursa olsun, aralarında size uygun bir müze olduğuna eminim!

İki hafta boyunca neredeyse her gün ayrı bir müzeye düştü yolumuz. Buna rağmen bu yazıda yer almayan (ilgimizi çekmeyenlerin yanında, vaktimizi başka görülecek yerlere harcamayı tercih ettiğimiz için gidemediklerimiz de oldu) müzelerin sayısı da azımsanacak ölçüde değil. Read more






Posted on by thebalkabaa in gezi, gezi yazıları, sergiler Leave a comment

Kısa Kısa: The Mindy Project






Yeni sezonda yalnızca filmler, sergiler ve konserler yok tabii ki. Yeni sezon, aynı zamanda geçtiğimiz yıl takip ettiğimiz dizilerin de devamının gelmesi demek. 2012′de yayına başlayan The Mindy Project ile bu yaz tanıştım. Çok sevdiğim The Office’in oyuncu ve yazarları arasında bulunan Hindistan kökenli Amerikalı Mindy Kaling, kendi yarattığı, yazdığı ve başrol oynadığı dizide bir doktoru canlandırıyor. Alışık olduğunuz doktor dizilerine benzemeyen The Mindy Project, bir kadın hastalıkları kliniğindeki üç doktorun iş-aşk-sosyal hayat üçgenindeki başarı ve başarısızlıklarını bol kahkaha attıracak şekilde anlatıyor. Kaling’in gevezeliği ve şapşallığı, kısa sürede alışabileceğiniz komedi diliyle birleştiğinde hoşça vakit geçirten bir komedi çıkmış ortaya. Dizinin geçtiğimiz hafta başlayan ikinci sezonunun ilk konuk oyuncusu James Franco olmuş.






Posted on by thebalkabaa in kısa kısa: televizyon, televizyon Leave a comment

Kısa Kısa: Rush (2013)






Sezonun açılmasıyla birlikte, önümüzdeki birkaç ay boyunca adaylık listeleri, ödül törenleri ve Oscar tahminleri nedeniyle fazlasıyla konuşacağımız filmler de vizyona girmeye başladı. 2000′lerde A Beautiful Mind ve Frost/Nixon ile biyografik yapımlardaki başarısını kanıtlayan yönetmen Ron Howard, senaryosunu bir başka biyografi ustası Peter Morgan’ın yazdığı Rush’ta bu kez iki Formula 1 pilotunun rekabet ve mücadele dolu yaşamına dahil etti biz izleyenleri. James Hunt ve Niki Lauda’nın 70′li yıllarda Formula 1 pistlerindeki rekabetini mantık ve hayattan zevk alma isteğinin çatışması üzerinden okumak da mümkün. Howard’ın filmi ne sıradan bir spor filmi, ne de sıradan bir biyografi. Baştan sona nefesinizi tuttuğunuz, pilotların her ikisine de hak vererek, sempatiyle yaklaşabildiğiniz bir film Rush. Hans Zimmer’in müzikleri ile Anthony Dod Mantle’ın görüntüleri filmin zaten kusursuz olan kurgusuna çok şey katmış. Her iki pilotu canlandıran oyuncular da başarılı ve yetenekli olsa da Daniel Brühl bu yılın en iyileri arasına girme yarışında bir adım daha önde sanki. Film arabalarla ya da Formula 1 ile ilginiz olmasa bile sizi içine çekebiliyor, içine çekmekle kalmıyor hızı ve tutkusuyla sürüklüyor sizi.






Posted on by thebalkabaa in filmler, kısa kısa: film, sinema Leave a comment