thebalkabaa

Kısa Kısa: Exit Through the Gift Shop (2010)






Graffiti kültürünün üzerine konuşmakla, yazıp çizmekle bitmeyecek engin bir deniz olduğu bir gerçek. Graffitinin bir sanat olarak kabul edilmesinin ve hatta “sokak sanatı” olarak adlandırılmasının en büyük nedenlerinden biriyse kuşkusuz Banksy. Bugüne dek yüzünü bizden saklayan Banksy, heyecan verici performansları, çarpıcı ve eleştirel yerleştirmeleri, anlamlı graffitileri ve hatta sergilerinin ardından 2010′da kendisinin yönettiği bir belgeselle (tabii ki yine yüzünü göstermeden) dünyanın karşısına çıkmıştı: Exit Through the Gift Shop.

Film, sanılanın aksine Banksy’nin kendisine övgüler yağdırdığı bir otobiyografik belgesel değil. Hatta Banksy, hikayesi anlatılan Mr.Brainwash adlı “sokak sanatçısının” yaşamındaki önemli bir basamak olarak yer alıyor kendi filminde. Genç yaşından beri video kamerası ile her şeyi kayıt alma saplantısına sahip olan Thierry Guetta, zamanla Fransız ve Amerikalı birçok graffiti sanatçısı ile birlikte dolaşıp, onların performanslarını ve ürünlerini kayıt altına almaya başlıyor. Sürpriz bir şekilde kimsenin görmediği/tanımadığı Banksy ile tanışıyor ve hatta izniyle onun da peşinde dolaşarak çalışmalarını kaydetmeyi başarıyor. Buraya kadar her şey sokak sanatçıları ve sokak sanatı ile ilgili bir belgeselmiş gibi gözüküyor. Fakat film, Thierry Guetta’nın Banksy’nin önerisiyle kendisi de bir sokak sanatçısı olmayı kafasına koyması ve Mr.Brainwash adını almasıyla bambaşka bir boyut kazanıyor. Banksy, “zorla yaratılmış sanatçı” Mr.Brainwash’un hikayesi üzerinden sanat piyasası ve sokak sanatı ilişkisini sorguluyor, günümüz sanatı ve sanatçısının değerinin nasıl belirlendiği konusu belgeliyor. Yalnızca sokak sanatıyla değil, görsel sanatların herhangi bir alanıyla ilgilenen herkesin izlemesi gereken bir belgesel bence.






Posted on by thebalkabaa in filmler, kısa kısa: film, sinema Leave a comment

Kısa Kısa: The Heat (2013)






Bir yanda küçüklüğümden beri rol aldığı romantik komedileri zevkle izlediğim, her zaman sempatik ve güzel olan Sandra Bullock, diğer yanda Bridesmaids sayesinde ufak dizilerdeki komik kadın olmaktan çıkıp Oscar adayı bir komedyene dönüşen Melissa McCarthy… Çok sevdiğim bu iki kadın, geçtiğimiz hafta vizyona giren The Heat‘te bir aradalar! Üstelik filmin yönetmeni Bridesmaids‘in (ve Parks and Recreation‘dan The Office‘e, sevdiğim birçok dizinin en iyi bölümlerinin) yönetmeni olan Paul Feig.

Kaliteli komedi izlemenin oldukça zor olduğu günümüzde Bridesmaids‘in ardından The Heat de yılın en iyi komedilerinden biri… (Diğeri I Give It a Year) Mesleğine ve kurallarına sımsıkı bağlı, asosyal denebilecek kadar garip bir FBI ajanı ve ona tamamen zıt karakterde, tahmin edilemez hareketleri ve tepkileriyle suçlular kadar meslektaşlarına da korku salan bir polisin bir arada çalışmak zorunda kalmasını konu alıyor film… ‘Zıt karakterdeki ortak polisler’ hikayelerindeki klişeleri bir bir sıralayacakmış gibi dursa da, iyi espriler, usta işi doğaçlamalar ve iki oyuncusunun uyumu ile başarılı bir film haline gelmiş. İyi komediye hasretseniz, halen vizyondayken kaçırmayın!






Posted on by thebalkabaa in filmler, kısa kısa: film, sinema Leave a comment

Kısa Kısa: The XX @ Vodafone Istanbul Calling






Yaşarken yazılan tarihin bir parçası olmakla meşgul olduğumuzdan Haziran ve Temmuz’u neredeyse konsersiz geçirdikten sonra, Vodafone Istanbul Calling kapsamındaki The XX konseri birçoğumuza iyi geldi eminim. The XX’in adını fazla duymamış, müziğini fazla dinlememiş biri olarak, yalnızca açıkhava konseri ruhunu yaşamak için gittiğim konserden, beklentilerimin oldukça üzerinde bulduğum The XX’i severek ve iyi bir sahne performansı izleyerek döndüm ben de. 2010′da dünyanın en önemli müzik ödüllerinden Mercury Prize‘ı kazanmış olan grup, indie-pop tarzındaki şarkıları ve hayal alemine götüren sound’ları ile olduğu kadar performansları ve ışık kullanımları ile de etkiledi beni. The XX’i tanımadığınızı düşünüyorsanız, Crystalised ve Reunion‘ı benim gibi duymuş fakat kimin olduğuna dikkat etmemiş olabilirsiniz. Bu arada konserde grubun birçok şarkısını ezbere söyleyen büyük bir kalabalık olduğunu söylemek gerek. Tanımayan-bilmeyenler utansın, ben utandım.






Posted on by thebalkabaa in kısa kısa: müzik, müzik Leave a comment

Kısa Kısa: Louie






Louie C.K.’in adını ilk kez 2 yıl önceki Emmy adayları açıklandığında duymuş ve hem oyuncu hem de yazar olarak Emmy’e aday gösterilen bu adamın dizisini, ‘sıradan bir komedyenin aptalca sahne şovlarının video kayıtları’ gibi bir önyargıyla izlemeyi düşünmemiştim bile. Geçtiğimiz yıl iki adaylığının yanına üçüncüsünü de yönetmen şapkasıyla ekleyen Louie C.K., yazar olarak Emmy sahibi oldu, fakat benim önyargılarım halen yerinde duruyordu. Bu yıl, adaylık sayısı 6′ya çıkınca, kendime çekidüzen verme zamanının geldiğini kabullenmiş oldum ve Louie‘nin 13′er bölümlük 3 sezonunu yaklaşık 2 haftada tükettim.

Benim gibi önyargılı olanlar için öncelikli uyarım, Louie’nin göründüğünün aksine yalnızca standup şovu kayıtlarından ibaret olmaması. ‘Kendini oynayan’ (Louie C.K. adıyla bir komedyeni canlandıran, fakat bir reality şovdan farklı olarak gerçek hayatındakilerden farklı, kurmaca bir hayattan kesitlerini izlediğimiz) Louie C.K. hem standup şovlarından kısa bölümlerde, hem de bu bölümlerdeki temayla uyumlu skeçlerde karşımıza çıkıyor, bir yandan da sezon boyunca aile, iş ve özel hayatında devam etmekte olan olaylarla ilgili bir hikayenin ana kahramanı oluyor. Her komedyen gibi yer yer ırkçı, cinsiyetçi ve küfürbaz olabiliyor Louie. Fakat hem bir New York’lunun günlük hayatında hem de kendisi gibi sıradan bir insanın sosyal ilişkilerinde karşılaşabileceği sıradan durumları gerçekten komik hale getiriyor.

Özellikle dizinin ilgi görmeye başladığı üçüncü sezonundaki (bazıları Louie gibi ‘kendini oynayan’ konuk oyuncular da göz kamaştırıcı: Melissa Leo, Amy Poehler, Paul Rudd, Susan Sarandon, Jerry Seinfeld, Chloë Sevigny, Sarah Silverman, Robin Williams ve sıkı durun… David Lynch!






Posted on by thebalkabaa in kısa kısa: televizyon, televizyon Leave a comment