Geçtiğimiz yıl ilk filmi harika bir kasting, muhteşem bir soundtrack albümü ve başarıyla yaratılmış distopik dünya ile sinemaya uyarlanan Açlık Oyunları serisinin ikinci filmi Hunger Games: Catching Fire vizyonda. Talep ettiği uzun süre nedeniyle işinden olan ve devam filminin yönetmen koltuğunda oturamayan Gary Ross’un yerini alan Francis Lawrence kesinlikle onu aratmıyor. İzlediğimiz yüzlerce vasatın altında devam filminden sonra, başarısından zerre kaybetmeyen bir devam filmi Catching Fire. Başta Jennifer Lawrence olmak üzere eski kadrosu ve kadroya eklenen Philip Seymour Hoffman, Jena Malone ve Jeffrey Wright gibi isimler rolleri için çok doğru isimler. Filmin tek eksiği, benim gibi balık hafızalılar için 1-2 önemli detayı hatırlatmaya yanaşmaması ve kapanışta çalan Coldplay şarkısı dışında bir önceki muazzam soundtrack şarkılarından mahrum olması. Onun dışında, hem üçüncü film için merakta bırakan hem de ilk filmin bile yapamadığı kitapları okuma isteğini uyandıran kalburüstü bir devam filmi.
Kısa Kısa: All Is Lost (2013)
Cannes Film Festivali’ndeki ilk gösteriminin ardından gösterildiği her şehir ve festivalde 77 yaşındaki Robert Redford’un fiziksel olarak zorlu bir rolün altından başarıyla kalktığı performansıyla konuşulan bir film All Is Lost. Filmin girişindeki birkaç cümle ve film boyunca savrulan birkaç yardım çağrısı dışında tek bir kelime konuşma ve film boyunca yaşam mücadelesini izlediğimiz karakter ya da geçmişi hakkında en ufak bir bilgimiz yok. 2011′deki ilk filmi Margin Call ile En İyi Orijinal Senaryo dalında hak ederek aldığı Oscar adaylığıyle umut vaat eden bir yönetmen olduğunu kanıtlayan J.C. Chandor’un ikinci filmi, hayal kırıklığına uğrattı beni. Filmi göğüsleyen Robert Redford ve kimi görüntüler dışında beni içine çekemedi film. Hikayesiz olmuyor.
Kısa Kısa: Blue Jasmine (2013)
Woody Allen, 20. ve 21. yüzyılın en üretken yönetmenlerinden biri olarak her yıl bir filmle karşımıza çıkmaya, üstelik bu filmlerinde tamamı ünlü isimlerden oluşan bir oyuncu kadrosuna yer vermeye devam ediyor. Her zaman olmasa da çoğu zaman ‘bir yıl iyi, bir yıl vasat’ şeklinde bir aritmetiği var son yıllarda Woody Allen sinemasının: Çok sevdiğim Match Point, Whatever Works ve Midnight in Paris’in ardından Blue Jasmine de tek sayılı bir yılda gösterimde… Kocası hapse girdikten sonra parıltılı yaşamına ait her şeyi kaybeden ve San Francisco’daki kardeşinin yanına sığınan New York’lu nevrotik bir kadın karakteri merkezine oturtan film, onu çok ve sık konuşturan bir senaryoya sahip. Oyuncu kadrosunda Alec Baldwin‘den Sally Hawkins‘e,Michael Stuhlbarg‘dan Peter Sarsgaard‘a, Louis C.K.‘den Bobby Cannavale‘ye sinema ve televizyon dünyasının yetenekli oyuncuları yer alıyor. Fakat tabii ki filmin alametifarikası Cate Blanchett. Blanchett, neredeyse bir an bile yüzüne bakmayı bırakmayan kameranın karşısında duygudan duyguya atlıyor, psikolojik bir felaketin somut halini alıyor. Şimdiden yılın En İyi Kadın Oyuncu ödülleri için favoriler arasında gösteriliyor oyuncu. Woody Allen ise çoktan yeni filmi Magic in the Moonlight’ın çekimlerini bitirmiş bile…