Emre Eminoglu

Kısa Kısa: Monsters University (2013)






Pixar’ın en sevdiğim animasyonu hangisi diye soranlara verdiğim cevap yıllardır aynı: Monsters, Inc. Haziran sonunda vizyona giren ve Monsters Inc.’in öncesini anlatan devam filmi (prequel kelimesinin Türkçe karşılığını bilen var mı?) Monsters University de en az bu film kadar eğlenceliydi. Stüdyonun çoğu filmi gibi yetişkinlerin de duygulanmasını, kendinden bir parça bulmasını ve hatta kendi gelişimine katkıda bulunacağı öğretici bir noktaya rastlamasını sağlıyor bu yazın Pixar animasyonu da. Filmde, Monsters Inc. karakterlerinden Mike ve Sully’nin üniversite yıllarına doğru bir yolculuğa çıkıyoruz. Film, üniversite hayatını, tiplemelerini, klişelerini, (özellikle benim gibi Greek izlemiş ve sevmiş olanların çok şey bulacağı) fraternity-sorority ritüellerini oldukça yerinde tespitler ve esprilerle ele almış. Diğer yandan hem Monsters Inc.’e referansları hem de yeni karakterleriyle iyi bir animasyon olmayı başarmış. (Yalnızca Türkçe seslendirme ile gösterilmesi sizi salonlardan uzaklaştırmasın, seslendirmeler de gayet başarılı ve ülkemize/dilimize uygun espriler içeriyor.)

Monsters University‘nin teknik anlamdaki başarısı ise göz kamaştırıcı. Filmin birçok sahnesinde de kullanılan yeni teknolojilerin ne denli gerçeğe-yakın olduğunu anlamak için filmin öncesinde gösterilen kısa film The Blue Umbrella‘nın tamamının animasyon olduğunu bilmeniz yeterli.






Posted on by thebalkabaa in filmler, kısa kısa: film, sinema Leave a comment

Kısa Kısa: World War Z (2013)






Her hafta birden fazla kez sinemaya gitmeye alışıksanız, blockbusterlarla dolu yaz ayları, hem fazla seçenek sunmadığından hem de heeeeer salonda aynı filmler oynadığından can sıkıyor. Man of Steel, Star Trek: Into Darkness ve Now You See Me‘yi izledikten sonra kendimi içinde bulduğum boşluğun dermanı ise World War Znin vizyona girmesi oldu. Açıkçası Finding Neverland‘den beri doğru düzgün bir işine rastlamadığım Marc Forster‘ın adını yönetmen koltuğunda gördüğümden beri filmden fazla ümidim yoktu. Fakat Brad Pitt‘i bir aksiyon filminde izleyecek olmak ve fragmanda çılgınca koştuğunu ve üst üste bindiğini gördüğüm ‘alışılmadık’ zombiler merakımı arttırmıştı.

World War Z‘nin iyi yanları, değiştirdiği zombi algısı, “her şeyin normal olduğu sıradan bir sabahtı” faslını fazla uzatmadan aksiyona başlayıp sadede gelmesi ve özellikle son bölümünde yarattığı başarılı gerilim ortamı. Kötü yanıysa başarılı salgın filmlerinde var olan “salgını kişileştirmek” yöntemine başvursa da bunu aksiyonun gerisine atmış olması. Vizyondaki diğer blockbusterları tükettiyseniz, sıkılmadan izleyeceğiniz ve sizi heyecanlandıracak bir film olarak tercih edebilirsiniz World War Z‘yi. Üstelik filmin en iyi bölümü olan son bölümünde Avrupa sinemasından aşina olduğunuz birçok yüzü görebilecek olmanız da bonusu.






Posted on by thebalkabaa in filmler, kısa kısa: film, sinema Leave a comment

Kısa Kısa: Now You See Me (2013)






Malum, yaz ayları ünlüler geçidi aksiyonların, bol görsel efektli bilimkurguların, süperkahraman filmlerinin ve büyük bütçeli felaket filmlerinin, yanib lockbuster‘ların vizyona akın etmesi demektir. Sanatsal bir beklentiyle gitmediğiniz sürece, aralarında size oldukça iyi vakit geçirten, etkileyici ve sürükleyici yapımlar bulmak, nadiren de olsa mümkündür. Oyuncu kadrosunu okuduğumdan beri vizyona girmesini heyecanla beklediğim Now You See Me de tam olarak bu nadiren bulunan iyi blockbusterlar kategorisine giriyor.

Transporter serisinin ardından Incredible Hulk ve Clash of the Titans gibi yapımlara imza atan yönetmen Louis Letterier‘in yönettiği film, dört sihibrazdan oluşan ‘Sihirbazlar Çetesi’nin canlı performansları sırasında soygunlar gerçekleştirmesini ve bu gösterilerin ardındaki gizemi çözmeye çalışan ajanların çaresizliğini konu alıyor. Filmin tahmin etmesi güç, zekice bir senaryosu var; ya da ben olanları tahmin edemeyecek kadar yorgun bir psikoloji içinde izledim. Her iki türlü de ardı ardına sihirbazlık gösterileri izlediğiniz bir soygun filmi düşünün; The Prestige ve Ocean’s 11′ın güçlerini birleştirdiğini düşünün, işte öyle bir şey. Filmin en güçlü yanı ise daha önce de söylediğim gibi, oyuncu kadrosu: Sihirbazlar çetemiz Jesse Eisenberg, Woody Harrelson, Isla Fisher ve Dave Franco’dan meydana gelirken, patronlarını Michael Caine, rakiplerini Morgan Freeman, peşlerindeki ajanları ise Mark Ruffalo ve Mélanie Laurent canlandırıyor.






Posted on by thebalkabaa in filmler, kısa kısa: film, sinema Leave a comment

Kısa Kısa: Dans la maison (2012)






66. Cannes Film Festivali’nde gösterilen yeni filmi Jeune et Jolie‘nin yankıları süredursun, François Ozon‘un 32. İstanbul Film Festivali’nde gösterilen bir önceki filmi Dans la maison (In the House / Evde) da ülkemizde vizyonda. Ozon, filminde merak ve insanların hayatlarına müdahil olma isteğinin nereden sonra röntgencilik ve/veya suç kapsamına girdiğini gerilimli bir hikaye ile sorguluyor. Juan Mayorga’nın tiyatro oyunundan uyarlanan Dans la maison, tiyatro oyunlarından uyarlanan birçok filmin aksine klostrofobisini yenmiş ve sizi karakterlerinin peşinden sürükleyen bir yapım.

Dans la maison‘un merkezinde edebiyat öğretmeni Germain (Fabrice Luchini) ve öğrencisi Claude Garcia (Ernst Umhauer) var. Claude Garcia imzalı ödevi okuyan öğretmenimiz, sınıf arkadaşının ailesinin ve evinin içine girme aşkı ve merakıyla yanıp tutuşan öğrencinin satırlarını, gözlemlerini, itiraflarını okuyor ve “devamı gelecek…” notuyla bittiğini görüyor. Bir sanat galerisi yöneticisi olan karısı ile birlikte (Kristin Scott Thomas) her ödevi artan bir merakla okuyan Germain, Claude Garcia ile okul çıkışlarındaki özel dersler bahanesiyle ödevlerin (ve röntgencilik boyutuna ulaşan gözlemciliğin) devamının gelmesine neden oluyor. Filmdeki gerilimin özellikle Philippe Rombi’nin muhteşem müziği ile de desteklendiğini belirtmek gerek:






Posted on by thebalkabaa in filmler, kısa kısa: film, sinema Leave a comment