Emre Eminoglu

Kısa Kısa: Rush (2013)






Sezonun açılmasıyla birlikte, önümüzdeki birkaç ay boyunca adaylık listeleri, ödül törenleri ve Oscar tahminleri nedeniyle fazlasıyla konuşacağımız filmler de vizyona girmeye başladı. 2000′lerde A Beautiful Mind ve Frost/Nixon ile biyografik yapımlardaki başarısını kanıtlayan yönetmen Ron Howard, senaryosunu bir başka biyografi ustası Peter Morgan’ın yazdığı Rush’ta bu kez iki Formula 1 pilotunun rekabet ve mücadele dolu yaşamına dahil etti biz izleyenleri. James Hunt ve Niki Lauda’nın 70′li yıllarda Formula 1 pistlerindeki rekabetini mantık ve hayattan zevk alma isteğinin çatışması üzerinden okumak da mümkün. Howard’ın filmi ne sıradan bir spor filmi, ne de sıradan bir biyografi. Baştan sona nefesinizi tuttuğunuz, pilotların her ikisine de hak vererek, sempatiyle yaklaşabildiğiniz bir film Rush. Hans Zimmer’in müzikleri ile Anthony Dod Mantle’ın görüntüleri filmin zaten kusursuz olan kurgusuna çok şey katmış. Her iki pilotu canlandıran oyuncular da başarılı ve yetenekli olsa da Daniel Brühl bu yılın en iyileri arasına girme yarışında bir adım daha önde sanki. Film arabalarla ya da Formula 1 ile ilginiz olmasa bile sizi içine çekebiliyor, içine çekmekle kalmıyor hızı ve tutkusuyla sürüklüyor sizi.






Posted on by thebalkabaa in filmler, kısa kısa: film, sinema Leave a comment

Kısa Kısa: I Give It a Year (2013)






32. İstanbul Film Festivali’nin komedi filmlerinden oluşan “Antidepresan” bölümünde izlediğim I Give It a Year, bu hafta vizyona giriyor. Geçtiğimiz haftalarda vizyonda izlediğimiz Sandra Bullock ve Melissa McCarthy’li Heat ile birlikte yılın en iyi komedi filmi olduğunu düşündüğüm I Give It a Year, hem İngiliz-tarzı espri anlayışıyla yazılmış senaryosuyla güldürüyor, hem de başarılı oyuncu performanslarıyla…

Filmin yönetmeni ve senaristi, açıkçası nefret ettiğim Sacha Baron Cohen tiplemelerinin (Ali G, Borat, Brüno) yaratıcısı ve filmlerinin senaristi olan Dan Mazer. I Give It a Year, Mazer’ın yönettiği ilk film ve kendisinin önceki işlerine olan nefretime rağmen filmde bolca kahkaha attım ve filmi gerçekten beğendim. İzlediğimiz çoğu romantik komediye kıyasla oldukça gerçekçi oluşunun bunda etkisinin büyük olduğuna inanıyorum.






Posted on by thebalkabaa in filmler, kısa kısa: film, sinema Leave a comment

Renkli, Esprili, Dinamik: RED






Bazı filmler vardır, ciddiye alınmayacak kadar saçma görünür, fakat izlediğinizde anlarsınız ki filmin tam olarak amacı, kendisiyle dalga geçmektir. 2010 yılında “büyük” oyuncuları ellerinde “büyük” silahlarla gördüğümüzde ne diyeceğimizi şaşırdığımız, izlediğimizdeyse “büyük” kahkalarla güldüğümüz ve çokça eğlendiğimiz RED’in devam filmi RED 2, bugünlerde vizyonda. Fırsat bu fırsat, filmin dikkat çeken yanlarından bahsetmek istedim.

RED ya da İngilizce açılımı ile “Retired, Extremely Dangerous” (Emekli, Aşırı Tehlikeli) basitçe ifade etmek gerekirse emekli ajanların sahalara dönüş hikayesi… Fakat yine 2010′da başlayan ve yine emekliye ayrılmış onlarca testosteron abidesi aktörü bir araya getiren benzeri serinin aksine iyi anlatılmış bir hikaye… Read more






Posted on by thebalkabaa in film incelemeleri, filmler, sinema Leave a comment

Kısa Kısa: Exit Through the Gift Shop (2010)






Graffiti kültürünün üzerine konuşmakla, yazıp çizmekle bitmeyecek engin bir deniz olduğu bir gerçek. Graffitinin bir sanat olarak kabul edilmesinin ve hatta “sokak sanatı” olarak adlandırılmasının en büyük nedenlerinden biriyse kuşkusuz Banksy. Bugüne dek yüzünü bizden saklayan Banksy, heyecan verici performansları, çarpıcı ve eleştirel yerleştirmeleri, anlamlı graffitileri ve hatta sergilerinin ardından 2010′da kendisinin yönettiği bir belgeselle (tabii ki yine yüzünü göstermeden) dünyanın karşısına çıkmıştı: Exit Through the Gift Shop.

Film, sanılanın aksine Banksy’nin kendisine övgüler yağdırdığı bir otobiyografik belgesel değil. Hatta Banksy, hikayesi anlatılan Mr.Brainwash adlı “sokak sanatçısının” yaşamındaki önemli bir basamak olarak yer alıyor kendi filminde. Genç yaşından beri video kamerası ile her şeyi kayıt alma saplantısına sahip olan Thierry Guetta, zamanla Fransız ve Amerikalı birçok graffiti sanatçısı ile birlikte dolaşıp, onların performanslarını ve ürünlerini kayıt altına almaya başlıyor. Sürpriz bir şekilde kimsenin görmediği/tanımadığı Banksy ile tanışıyor ve hatta izniyle onun da peşinde dolaşarak çalışmalarını kaydetmeyi başarıyor. Buraya kadar her şey sokak sanatçıları ve sokak sanatı ile ilgili bir belgeselmiş gibi gözüküyor. Fakat film, Thierry Guetta’nın Banksy’nin önerisiyle kendisi de bir sokak sanatçısı olmayı kafasına koyması ve Mr.Brainwash adını almasıyla bambaşka bir boyut kazanıyor. Banksy, “zorla yaratılmış sanatçı” Mr.Brainwash’un hikayesi üzerinden sanat piyasası ve sokak sanatı ilişkisini sorguluyor, günümüz sanatı ve sanatçısının değerinin nasıl belirlendiği konusu belgeliyor. Yalnızca sokak sanatıyla değil, görsel sanatların herhangi bir alanıyla ilgilenen herkesin izlemesi gereken bir belgesel bence.






Posted on by thebalkabaa in filmler, kısa kısa: film, sinema Leave a comment