Emre Eminoglu

Kısa Kısa: Now You See Me (2013)






Malum, yaz ayları ünlüler geçidi aksiyonların, bol görsel efektli bilimkurguların, süperkahraman filmlerinin ve büyük bütçeli felaket filmlerinin, yanib lockbuster‘ların vizyona akın etmesi demektir. Sanatsal bir beklentiyle gitmediğiniz sürece, aralarında size oldukça iyi vakit geçirten, etkileyici ve sürükleyici yapımlar bulmak, nadiren de olsa mümkündür. Oyuncu kadrosunu okuduğumdan beri vizyona girmesini heyecanla beklediğim Now You See Me de tam olarak bu nadiren bulunan iyi blockbusterlar kategorisine giriyor.

Transporter serisinin ardından Incredible Hulk ve Clash of the Titans gibi yapımlara imza atan yönetmen Louis Letterier‘in yönettiği film, dört sihibrazdan oluşan ‘Sihirbazlar Çetesi’nin canlı performansları sırasında soygunlar gerçekleştirmesini ve bu gösterilerin ardındaki gizemi çözmeye çalışan ajanların çaresizliğini konu alıyor. Filmin tahmin etmesi güç, zekice bir senaryosu var; ya da ben olanları tahmin edemeyecek kadar yorgun bir psikoloji içinde izledim. Her iki türlü de ardı ardına sihirbazlık gösterileri izlediğiniz bir soygun filmi düşünün; The Prestige ve Ocean’s 11′ın güçlerini birleştirdiğini düşünün, işte öyle bir şey. Filmin en güçlü yanı ise daha önce de söylediğim gibi, oyuncu kadrosu: Sihirbazlar çetemiz Jesse Eisenberg, Woody Harrelson, Isla Fisher ve Dave Franco’dan meydana gelirken, patronlarını Michael Caine, rakiplerini Morgan Freeman, peşlerindeki ajanları ise Mark Ruffalo ve Mélanie Laurent canlandırıyor.






Posted on by thebalkabaa in filmler, kısa kısa: film, sinema Leave a comment

Kısa Kısa: Dans la maison (2012)






66. Cannes Film Festivali’nde gösterilen yeni filmi Jeune et Jolie‘nin yankıları süredursun, François Ozon‘un 32. İstanbul Film Festivali’nde gösterilen bir önceki filmi Dans la maison (In the House / Evde) da ülkemizde vizyonda. Ozon, filminde merak ve insanların hayatlarına müdahil olma isteğinin nereden sonra röntgencilik ve/veya suç kapsamına girdiğini gerilimli bir hikaye ile sorguluyor. Juan Mayorga’nın tiyatro oyunundan uyarlanan Dans la maison, tiyatro oyunlarından uyarlanan birçok filmin aksine klostrofobisini yenmiş ve sizi karakterlerinin peşinden sürükleyen bir yapım.

Dans la maison‘un merkezinde edebiyat öğretmeni Germain (Fabrice Luchini) ve öğrencisi Claude Garcia (Ernst Umhauer) var. Claude Garcia imzalı ödevi okuyan öğretmenimiz, sınıf arkadaşının ailesinin ve evinin içine girme aşkı ve merakıyla yanıp tutuşan öğrencinin satırlarını, gözlemlerini, itiraflarını okuyor ve “devamı gelecek…” notuyla bittiğini görüyor. Bir sanat galerisi yöneticisi olan karısı ile birlikte (Kristin Scott Thomas) her ödevi artan bir merakla okuyan Germain, Claude Garcia ile okul çıkışlarındaki özel dersler bahanesiyle ödevlerin (ve röntgencilik boyutuna ulaşan gözlemciliğin) devamının gelmesine neden oluyor. Filmdeki gerilimin özellikle Philippe Rombi’nin muhteşem müziği ile de desteklendiğini belirtmek gerek:






Posted on by thebalkabaa in filmler, kısa kısa: film, sinema Leave a comment

32. İstanbul Film Festivali’nin En İyileri






30 Mart – 14 Nisan tarihleri arasında düzenlenen 32. İstanbul Film Festivali’nde 43 film izledim bu yıl. Edebiyat uyarlamalarından dünyanın birçok köşesindeki festivalde öne çıkan filmlere, yerli yapımların galalarından uluslararası büyük prodüksiyonların Akbank Galaları’na birçok farklı ülkeden ve türden 43 film… Bunlar arasından en beğendiğim 10 film ise bu listede:

10. DESPUÉS DE LUCÍA (Yön: Michel Franco, Meksika)

Read more






Posted on by thebalkabaa in film festivalleri, film listeleri, sinema Leave a comment

Kısa Kısa: Karnaval (2013)






Festival programında yer alan yerli yapımlardan ne yazık ki yalnızca 4′ünü izleme fırsatı buldum ve hepsinin ardından mutlu ve umutlu bir şekilde ayrıldım salondan. Bu mutluluk ve umudun başlıca nedenleri ilk ya da ikinci filmlerini çeken yönetmenlerin sayısı, filmlerinin başarısı ve seyircinin gerek kapıda oluşturduğu kuyruk, gerekse salonda merdivenleri dahi doldurmasıydı. Karnaval, festival kitapçığındaki tanıtım yazısının ilk cümlelerini okuduğum andan itibaren merak ettiğim bir ilk-filmdi: “36 yaşındaki Alis, babası onu evden kovunca arabasında yaşamaya başlar. Sokakta tıraş olur, annesinin arabasına getirdiği yemekleri yer, onun gazetede işaretlediği iş ilanlarına başvurur. Sonuç alamadığı iş görüşmelerinden sonra bir gün kendini evden eve “Karnaval” halı yıkama makinesi pazarlarken bulur. Karnaval ile Alis arasında sıra dışı bir dostluk başlar, hatta Karnaval arabanın ön koltuğunu bile kapar. Artık o da arabada yaşamaya başlamıştır.”

Karnaval, Serdar Orçin ve Tülin Özen‘i, çok sevdiğim iki oyuncuyu duygusal, gerçek, içten ve tanıdık bir hikayede bir araya getirmiş. Anne rolündeki İpek Bilgin ise filmin komedi kısmının önemli bir yüzdesini omuzlarında taşımış. Büyük şehre kaçma tutkusu, baba-oğul ilişkileri ve hayattaki amacını aramak üzerine yazılan iyi bir senaryo, iyi bir ilk-filme dönüşmüş. Gösterimden sonra soruları yanıtlayan yönetmen Can Kılcıoğlu‘nun heyecanı gözlerinden okunuyordu. Filmin İzmir’de geçtiğini ve yönetmenin de şehrinin insanlarını iyi tanıyan bir İzmirli olduğunu da ekleyeyim.






Posted on by thebalkabaa in filmler, kısa kısa: film, sinema Leave a comment