“Why So Serious?” tagline’ı ile henüz ne kadar sinir bozucu bir coollukta bir psikopatla karşılaşacağımızı bilmeden çıktığında ilk afişleri Dark Knight‘ın, Heath Ledger henüz hayatta mıydı emin değilim. Fakat Ledger’ın zamansız ölümünün filmle anılmaya başlamasının kaçınılmazlığını filmin afişlerini değerlendirirken bile görmezden gelemiyor insan ne yazık ki. Çünkü günümüz dünyasında para her şeyden önce geliyor biliyorsunuz. Ve inanılmaz derecede paralar yatırdığınız bir filmin başrol oyuncularından biri öldüğünde; sahip olduğunuz hüzün, pazarlama departmanınızdaki telaşla karşılaştırıldığında bir hayli hafife alınabilir oluyor. Read more
Tüm Afişleriyle: The Dark Knight
Karanlık Filmlerin Ustasından: The Dark Knight (2008)
Christopher Nolan’ın 2005’teki “Batman Başlıyor”dan sonraki ikinci ‘Batman’ filmi “Kara Şövalye”, 25 Temmuz’da gösterimde.
Siyahlar giyen karizmatik oyuncular; öyküsünden setlerine, görüntülerinden kostümlerine kapkaranlık filmler… Bunlar, 2000’li yılların en büyük yönetmenlerinden biri olarak gösterilmeye başlamış olan Christopher Nolan filmlerinin ortak özellikleri. Bu karanlığın ardında ise; karakter odaklı, etkileyici ve şaşırtıcı yapımlar bulunuyor her zaman. Read more
2000′ler ve Meryl Streep
1949 doğumlu Meryl Streep’in imdb’deki sayfasına girdiğinizde; siyah-beyaz, tarihi bilinmeyen bir fotoğrafı karşılıyor sizi. “Won 2 Oscars. Another 63 wins & 68 nominations” ibaresi, adeta iki üst satırda yazan “Considered by many movie reviewers to be the greatest living film actress.” cümlesini doğruluyor. Read more
What the Fuck Have You Done Lately?: Wanted (2008)
Sanırım sinemada popüler aksiyon filmleri kategorisinin altında yepyeni bir türle karşı karşıyayız: Yüksek egolu, sürrealist aksiyon filmleri… Seyredince nefesinizi kesen, bol silah sesi duymanızı, bol kadın ve/veya bol araba görmenizi sağlayan tüm diğer aksiyon filmleri gibiler. Ama Dali tablolarını, Marquez romanlarını andıran bir sanatsallık barındırıyorlar. Esprilerle dolular ama ciddiye de alınabiliyorlar. O kadar inanılmaz şeyler oluyor ki perdede, kendinizi ezik, işe yaramaz hissediyorsunuz. Nasıl astronomi dersinde bilmemkaç parsek yarıçaplardan bahsedince küçücük hissediyor insan kendini; bu filmleri izlerken de öyle şeyler yapıyor ki perdedeki adam/kadın, “ben neyim ki? ne işe yarıyorum ki? hayatımın anlamı ne?” sorularıyla boğuşarak koltukta küçüldüğünü hissediyor seyirci.
Geçtiğimiz yıl izlediğim ve bittiğinde heyecandan, kahkahadan, şaşkınlıktan ve zevkten dört köşe olmuş bir şekilde salondan çıkmamı sağlayan Shoot’em Up’tan sonra; şimdi de Wanted vizyonda. Read more