amerikan sineması

Kısa Kısa: The Heat (2013)






Bir yanda küçüklüğümden beri rol aldığı romantik komedileri zevkle izlediğim, her zaman sempatik ve güzel olan Sandra Bullock, diğer yanda Bridesmaids sayesinde ufak dizilerdeki komik kadın olmaktan çıkıp Oscar adayı bir komedyene dönüşen Melissa McCarthy… Çok sevdiğim bu iki kadın, geçtiğimiz hafta vizyona giren The Heat‘te bir aradalar! Üstelik filmin yönetmeni Bridesmaids‘in (ve Parks and Recreation‘dan The Office‘e, sevdiğim birçok dizinin en iyi bölümlerinin) yönetmeni olan Paul Feig.

Kaliteli komedi izlemenin oldukça zor olduğu günümüzde Bridesmaids‘in ardından The Heat de yılın en iyi komedilerinden biri… (Diğeri I Give It a Year) Mesleğine ve kurallarına sımsıkı bağlı, asosyal denebilecek kadar garip bir FBI ajanı ve ona tamamen zıt karakterde, tahmin edilemez hareketleri ve tepkileriyle suçlular kadar meslektaşlarına da korku salan bir polisin bir arada çalışmak zorunda kalmasını konu alıyor film… ‘Zıt karakterdeki ortak polisler’ hikayelerindeki klişeleri bir bir sıralayacakmış gibi dursa da, iyi espriler, usta işi doğaçlamalar ve iki oyuncusunun uyumu ile başarılı bir film haline gelmiş. İyi komediye hasretseniz, halen vizyondayken kaçırmayın!






Posted on by thebalkabaa in filmler, kısa kısa: film, sinema Leave a comment

Kahramanlar, Felaketler ve Patlamalar: 2013 Blockbuster Sezonu






Vizyonda yaz sezonu demek, süperkahramanlar, dev bütçeli bilimkurgular, gürültülü patlamalar, gaza getirici film müzikleri ve bolca görsel efekt demek… Kısacası Nisan sonundan Ekim başına kadarki (sıkı sinefiller için İstanbul Film Festivali ve Filmekimi arasında olduğunu da söylemek mümkün) bu süre boyunca sinemaya gitmek isterseniz iki seçeneğiniz var: Ya büyük bütçeli aksiyon sinemasından, “blockbuster”lardan kaçamadığınız için onlardan zevk almaya bakacak ya da onları reddederek birkaç salonda oynayan festival artıklarının peşine düşüceksiniz.

“Blockbuster” sözcüğünün kökleri, 2. Dünya Savaşı sırasında bir ‘block’u yok etme kapasitesine sahip uçak bombalarına dayanıyor. Kısa bir süre sonra eğlence sektörüne geçiş yaparak, özellikle Broadway tiyatrolarındaki çok başarılı yapımlar için, ‘o kadar başarılı ki bloktaki tüm diğer tiyatroların harap olmasına neden oluyor’ anlamında kullanılmaya başlıyor. Hemen ardından büyük bütçeli, kapalı gişe oynayan çok başarılı yapımlar ile sinemada da yer ediniyor terim. 1975 yılında ise Jaws ile sinemada “summer blockbusters” geleneği başlamış oluyor. O gün bugündür her yaz vizyonu “blcokbuster”lara emanet ediyor ve (çok başarılı, hatta başarılı oluşları tartışmaya açık olsa da) büyük bütçeli yapımlarla muhattap olmak durumunda kalıyoruz. Özellikle ülkemizde neredeyse tek bir zincirin tekelinde olan sinema salonlarının hepsinde birden aynı filmler gösterildiği için yazın “blockbuster” izlemek, multiplex’lerin kapısında farklı kostümler giymiş süperkahramanlar ya da farklı zırhlar kuşanmış cesur erkek afişleri görmek dışında bir seçeneğiniz kalmıyor.* Read more






Posted on by thebalkabaa in film incelemeleri, filmler, sinema Leave a comment

Kısa Kısa: Monsters University (2013)






Pixar’ın en sevdiğim animasyonu hangisi diye soranlara verdiğim cevap yıllardır aynı: Monsters, Inc. Haziran sonunda vizyona giren ve Monsters Inc.’in öncesini anlatan devam filmi (prequel kelimesinin Türkçe karşılığını bilen var mı?) Monsters University de en az bu film kadar eğlenceliydi. Stüdyonun çoğu filmi gibi yetişkinlerin de duygulanmasını, kendinden bir parça bulmasını ve hatta kendi gelişimine katkıda bulunacağı öğretici bir noktaya rastlamasını sağlıyor bu yazın Pixar animasyonu da. Filmde, Monsters Inc. karakterlerinden Mike ve Sully’nin üniversite yıllarına doğru bir yolculuğa çıkıyoruz. Film, üniversite hayatını, tiplemelerini, klişelerini, (özellikle benim gibi Greek izlemiş ve sevmiş olanların çok şey bulacağı) fraternity-sorority ritüellerini oldukça yerinde tespitler ve esprilerle ele almış. Diğer yandan hem Monsters Inc.’e referansları hem de yeni karakterleriyle iyi bir animasyon olmayı başarmış. (Yalnızca Türkçe seslendirme ile gösterilmesi sizi salonlardan uzaklaştırmasın, seslendirmeler de gayet başarılı ve ülkemize/dilimize uygun espriler içeriyor.)

Monsters University‘nin teknik anlamdaki başarısı ise göz kamaştırıcı. Filmin birçok sahnesinde de kullanılan yeni teknolojilerin ne denli gerçeğe-yakın olduğunu anlamak için filmin öncesinde gösterilen kısa film The Blue Umbrella‘nın tamamının animasyon olduğunu bilmeniz yeterli.






Posted on by thebalkabaa in filmler, kısa kısa: film, sinema Leave a comment

Kısa Kısa: World War Z (2013)






Her hafta birden fazla kez sinemaya gitmeye alışıksanız, blockbusterlarla dolu yaz ayları, hem fazla seçenek sunmadığından hem de heeeeer salonda aynı filmler oynadığından can sıkıyor. Man of Steel, Star Trek: Into Darkness ve Now You See Me‘yi izledikten sonra kendimi içinde bulduğum boşluğun dermanı ise World War Znin vizyona girmesi oldu. Açıkçası Finding Neverland‘den beri doğru düzgün bir işine rastlamadığım Marc Forster‘ın adını yönetmen koltuğunda gördüğümden beri filmden fazla ümidim yoktu. Fakat Brad Pitt‘i bir aksiyon filminde izleyecek olmak ve fragmanda çılgınca koştuğunu ve üst üste bindiğini gördüğüm ‘alışılmadık’ zombiler merakımı arttırmıştı.

World War Z‘nin iyi yanları, değiştirdiği zombi algısı, “her şeyin normal olduğu sıradan bir sabahtı” faslını fazla uzatmadan aksiyona başlayıp sadede gelmesi ve özellikle son bölümünde yarattığı başarılı gerilim ortamı. Kötü yanıysa başarılı salgın filmlerinde var olan “salgını kişileştirmek” yöntemine başvursa da bunu aksiyonun gerisine atmış olması. Vizyondaki diğer blockbusterları tükettiyseniz, sıkılmadan izleyeceğiniz ve sizi heyecanlandıracak bir film olarak tercih edebilirsiniz World War Z‘yi. Üstelik filmin en iyi bölümü olan son bölümünde Avrupa sinemasından aşina olduğunuz birçok yüzü görebilecek olmanız da bonusu.






Posted on by thebalkabaa in filmler, kısa kısa: film, sinema Leave a comment