filmekimi 2013

“Sürpriz” Film: Locke (2013)






Filmekimi’nin ‘Sürpriz Film’i, birçokları gibi beni de şaşırttı. İlk gösterimi Eylül ayında Venedik Film Festivali’nde yapılan Steven Knight imzalı Locke”, tek oyuncu ile tek mekanda geçen bir filme göre sürükleyici, nefes nefese izlenen, heyecan verici bir film. İşte tam olarak bu nedenle, sonuna dek hak ediyor ‘sürpriz’ kelimesini…

Dirty Pretty Things ve Eastern Promises gibi başarılı suç filmlerinin senaryosunun ardındaki isim olarak tanıdığımız Steven Knight, bu yıl iki film birden yazıp yöneterek yönetmenliğe de adım attı: İlki Londra’nın suç dünyasını konu alan Jason Statham’lı Hummingbird (Redemption), diğeri ise bu yazının konusu olan Locke. 85 dakika boyunca bir arabanın içinde geçen, Tom Hardy’nin canlandırdığı Ivan Locke’ın bir hedefe doğru yol alırken yaptığı hayatını değiştirecek telefon konuşmalarından oluşan filmin ilk gösterimi geçtiğimiz ay Venedik Film Festivali’nde, yarışma dışı olarak gerçekleşmişti. Film, Filmekimi seyircisi için olduğu kadar Venedik Film Festivali direktörü Alberto Barbera için de ‘sürpriz’ olmuş ki, festivalin ardından yaptığı bir açıklamada şöyle demiş*: “Tek bir pişmanlığım var, “Locke”ı yarışma filmleri arasına sokmalıydım. Festivalin gerçek sürprizi, o film.” Read more






Posted on by thebalkabaa in film eleştirileri, filmler, sinema Leave a comment

Şili Sinemasından Güçlü Bir Kadın Karakter: Gloria (2013)






Filmekimi’nin en çok beğenilen filmlerinden biri, benim de iki numarama oturan Şili yapımı “Gloria” oldu. Orta yaşlı bir kadının hayatın tadını çıkarışını anlatan filmde, başrol oyuncusu Paulina García kusursuz performansıyla dikkat çekiyor.

Gloria‘nın adını ilk kez geçtiğimiz kış,63. Berlin Film Festivali‘nde duyduk, özellikle başrol oyuncusu Paulina García‘nın performansı ve aldığı En İyi Kadın Oyuncu ödülü nedeniyle… 32. İstanbul Film Festivali’nde görmeyi beklesek de, dağıtımcının aldığı bir karar sonucu filmin Berlin sonrası gösterimleri ertelendi. Sonunda Filmekimi sayesinde kavuştuk Gloria’yla ve gerçekten de yılın en iyi filmlerinden ve en iyi performanslarından biriyle karşılaştık. Türkiye izleyicisi olarak, Şilili Sebastián Lelio ile fazla bir tanışıklığımız yok. 2005 yapımı ilk filmi La sagrada familia ile başarılı bir çıkış yapan yönetmenin dördüncü filmi Gloria. Fakat filmin yapımcısı Pablo Larraín‘i yakından tanıyoruz: Özellikle de İstanbul festivallerinde gösterilen Tony Manero ve Post mortem’in ardından gelen, geçtiğimiz yıl En İyi Yabancı Film dalında Oscar adaylığı bulunan No sayesinde… İzlemiş olduğum, iki elin parmaklarını geçmeyen örneğinin üzerinden söylüyorum, Orta ve Güney Amerika sinemasında akıcı dili, zeki mizahı ve iyi hikayeleri ile dikkatimi çekiyor Şili Sineması. Gloria da tam olarak böyle bir film. Read more






Posted on by thebalkabaa in film eleştirileri, filmler, sinema Leave a comment

Bilinmeyenlerle Dolu Bir Denklem: Le passé (2013)






Filmekimi’nin merakla beklenen filmlerinden biri olan Asghar Farhadi imzalı Le passé (The Past), pek sevgili film haftası boyunca izlediğim 22 film arasındaki favorim oldu. Farhadi’nin muhteşem kalemi ve oyuncularının oldukça başarılı performanslarıyla öne çıkan filmi mutlaka izleyin!

2 yıl önce, benim gibi İran sinemasıyla fazla tanışıklığı olmayanlar dahi Jodaeiye Nader az Simin (A Separation / Bir Ayrılık) izlemiş ve Asghar Farhadi‘nin ismini akıllarına kazımıştı. İranlı bir çiftin boşanma sürecini kusursuz bir senaryo ile anlatan film, En İyi Yabancı Film Oscar Ödülü ve Altın Ayı dahil sayısız ödüle layık görülmüştü. Asghar Farhadi, 2 yıl sonra yeni bir ayrılık hikayesiyle karşımıza çıktı. Galasını geçtiğimiz baharda Cannes Film Festivali’nde yapan film, buradan da Bérénice Bejo’nun performansına layık görülen bir En İyi Kadın Oyuncu ödülü ile ayrıldı. Filmle ilgili yapılan tek olumsuz eleştiri, Farhadi’nin çok benzer bir konunun etrafında dönüp durmasıydı – ki iki film de bir boşanmayı konu alsa da, aralarında ne kadar fark olduğunu gördüğünüzde bu eleştirilerin gereksizliğinin siz de farkına varacaksınız. Read more






Posted on by thebalkabaa in film eleştirileri, filmler, sinema Leave a comment