türk edebiyatı

Güneşin Oğlu ve Alametifarikaları






gunesinogluGeçtiğimiz haftalarda “fantastik mavra” türünde olduğunu bir hayli gözümüze sokarak vizyona giren Güneşin Oğlu, Onur Ünlü‘nün ikinci (aslında Çocuk adlı ilginçliği sayarsak üçüncü) filmi. Filmin ilk alametifarikası da henüz filmografisinin başında olmasına rağmen ilginç tarzı ve kendine özgü anlatımıyla yönetmenin kendisi zaten. Read more






Posted on by thebalkabaa in film incelemeleri, filmler, sinema Leave a comment

Alıntı: Bitpalas






bitpalasElif Şafak yine demiş, yine demiş:

“Tamamına kavuşan tek bir şey bile yoktu hayatta; “bütünlük” denilen, kof bir kelimeden ibaretti lugatlarda. Deniz yoktu mesela; her biri ayrı ayrı yönlere akmaya çalışan sayısız sonsuz denizler vardı, tek bir denizin içinde bile. Gördüğümüz dalgalar, denizlerarası savaşların toplamdan eksilttiklerinden geriye kalabilen yükseklikte ve sıklıkta ulaşıyordu kıyıya. Ulaşıp parçalanıyordu köpük köpük, zerre zerre. İstanbul da yoktu keza. Her biri kendi güzergâhında seyreden onlarca, yüzlerce, binlerce, milyonlarca güruh, cemaat, cemiyet vardı. Artılar eksileri götürüyor, zıt rüzgarlar birbirinin cereyanını durduruyor, kimsenin gücü kimseninkine baskın çıkamadığından, sonuçta şehir varlığını korumayı başarıyor, ama bu arada durmadan azalıyordu. tıpkı dalgalar gibi, İstanbul da, toplamından eksilenlerden geriye kalandı aslında.” (Şafak, sf.104) Read more






Posted on by thebalkabaa in edebiyat Leave a comment

Alıntı: Mahrem






mahremElif Şafak demiş:

“Aslında az buçuk arızası olan herkes bilir bu altın kuralı: “Baktın ki kem söz işiteceksin, evvela kendin dalga geç kendinle; hatta en çok sen dalga geç ki, başkalarına fırsat kalmasın. İsmini sen koy marazının; hatta davul zurnayla duyur ki merhamet yoksunu ismini, sana lakap takmaya yeltenenlerin hevesleri kursağında kalsın.” Yani baktın ki başkaları seni hırpalamak üzere, kendi kendini hırpalamalısın kalkan niyetine.” (Şafak, 2000, 20) Read more






Posted on by thebalkabaa in edebiyat Leave a comment

Alıntı: Araf






araf

Bir kez daha, ne de güzel demiş Elif Şafak:

“İsimlerin yabancı memleketlere ayak uydurma sürecinde muhakkak bir şeyler eksilir – bazen bir nokta, bazen bir harf ya da vurgu. Yabancının isminin başına gelenler pişmiş tavuğun olmasa da pişmiş ıspanağın başına gelenlere benzer – ana malzemeye yeni bir tat eklenmesine eklenmiştir de kalıpta gözle görülür bir çekme olmuştur bu arada. Yabancı işte ilk bu fireyi vermeyi öğrenir. Yabancı bir ülkede yaşamanın birinci icabı insanın en aşina olduğu şeye ismine yabancılaşmasıdır.” (Şafak, 2003, sf.10) Read more






Posted on by thebalkabaa in edebiyat Leave a comment